İktisatta emek ne demek ?

Sevgi

New member
İktisatta Emek Ne Demek? Eleştirel Bir Bakış

Ekonomiyle ilk kez üniversitede tanıştığımda, “emek” kelimesinin sadece fiziksel bir çabayı ifade ettiğini sanırdım. Oysa zamanla, emek kavramının iktisadın kalbinde yer alan, hem ölçülmesi zor hem de yorumlanması çok yönlü bir kavram olduğunu fark ettim. Bugün bu konuda düşünürken, hem kendi gözlemlerimden hem de bilimsel verilerden yola çıkarak “iktisatta emek” kavramını eleştirel biçimde tartışmak istiyorum.

---

Emek: Üretim Faktörü Olarak Temel Tanım

İktisatta emek, klasik üretim faktörlerinden biridir; sermaye, toprak ve girişimcilikle birlikte ekonomik üretimin yapıtaşını oluşturur. En genel tanımıyla emek, insanın fiziksel veya zihinsel çabasını ekonomik üretime yönlendirmesidir. Ancak bu tanım, sanayi devrimiyle birlikte kökten değişmiş, Marx’tan Smith’e kadar birçok iktisatçının farklı biçimlerde yorumladığı bir alan haline gelmiştir.

Adam Smith (1776), emeği “tüm değerin kaynağı” olarak tanımlarken, Karl Marx ise emeği “artı değeri üreten ve sömürüye açık” bir unsur olarak değerlendirmiştir. Bu farklı yaklaşımlar, emeğin salt ekonomik bir kavram değil, aynı zamanda ahlaki, sosyal ve politik bir mesele olduğunu gösterir. Bugün emeği tartışırken, sadece iş gücü değil, aynı zamanda emeğin değer, hak ve insani boyutları da dikkate alınmalıdır.

---

Modern Ekonomide Emek: Sayısallaşan İnsan Çabası

21. yüzyılda emek, yalnızca fiziksel çaba değil, bilişsel ve dijital üretim süreçlerini de kapsar. Otomasyon, yapay zekâ ve dijitalleşme, emeğin tanımını genişletmiş ve karmaşık hale getirmiştir. OECD’nin 2023 raporuna göre, dünya genelinde dijital iş gücünün oranı son 10 yılda %35 artmıştır. Ancak bu artış, emeğin niteliğini değil, ölçülme biçimini değiştirmiştir. Artık “emek” sadece bir kişinin harcadığı zaman değil, yarattığı veri, bilgi ve etkileşim anlamına da gelir.

Erkeklerin stratejik ve çözüm odaklı yaklaşımları, bu dönüşümü genellikle verimlilik ve üretkenlik açısından yorumlar. Çoğu araştırmada erkek çalışanların daha “ölçülebilir performans göstergelerine” odaklandığı, bu nedenle emeği teknik bir bileşen olarak gördükleri belirtilir. Buna karşın, kadınların daha empatik ve ilişkisel yaklaşımları, emeği sosyal bağlamda değerlendirir. Örneğin, kadın emeği üzerine yapılan UN Women (2021) araştırması, duygusal emeğin (emotional labor) iş dünyasında hâlâ görünmez olduğunu vurgular. Kadınlar genellikle sadece üretim süreçlerine değil, ilişki yönetimi, duygusal denge ve toplumsal istikrar gibi unsurlara da emek harcarlar — ancak bu çaba çoğu zaman ölçülmez.

---

Emek ve Değer Arasındaki Gerilim

Emek teorisinin en tartışmalı yönlerinden biri, “emeğin değeri nasıl ölçülür?” sorusudur. Klasik ekonomi, emeğin değeriyle ürettiği malın fiyatı arasında bir denge olduğunu savunur. Fakat günümüz ekonomisinde bu denge neredeyse tamamen bozulmuştur. Gig ekonomisi, serbest çalışanlık ve platform tabanlı işler, emeğin değersizleşmesine neden olmaktadır.

Örneğin, 2022’de Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yayımladığı verilere göre, dünya genelinde esnek iş modellerinde çalışanların %47’si asgari geçim standartlarının altında kazanmaktadır. Bu, emeğin ekonomik değerinin piyasa tarafından değil, platform mantığıyla belirlendiğini gösterir. Bu durum, emeği soyut bir meta haline getirirken, onun insani yönünü gölgede bırakmaktadır.

Peki, bu noktada iktisat ne kadar insani kalabiliyor? Emek, bir “girdi” mi, yoksa insanın varoluşsal bir yansıması mı?

---

Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Yaklaşımları Üzerinden Eleştiri

Emeği cinsiyet perspektifinden değerlendirmek, sadece sosyal adalet değil, aynı zamanda ekonomik verimlilik açısından da önemlidir. Erkeklerin stratejik yönelimi, emeği ölçülebilir, planlanabilir bir kaynak olarak ele alma eğilimindedir. Bu yaklaşım, üretkenliği artırabilir, ancak duygusal dengeyi ve insan faktörünü göz ardı etme riski taşır.

Kadınların empatik yaklaşımları ise emeği, bir ilişki biçimi ve toplumsal sorumluluk olarak görür. Bu, özellikle bakım emeği (care economy) alanında kendini gösterir. Kadınların görünmeyen emeği, ekonomilerin sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahiptir. IMF’nin 2020 raporuna göre, kadınların ücretsiz bakım emeği küresel ekonomiye yılda yaklaşık 11 trilyon dolar katkı sağlamaktadır — ancak bu katkı GSYİH hesaplamalarına dahil edilmemektedir.

Dolayısıyla, “emek” kavramının sadece erkek egemen üretim modeli üzerinden tanımlanması, hem bilimsel hem de etik olarak eksik bir bakış açısı yaratır. Gerçek bir ekonomik analiz, hem stratejik hem empatik yaklaşımları bir arada değerlendirmelidir.

---

Emeğin Geleceği: İnsan mı, Makine mi?

Bugün ekonominin en kritik sorusu şudur: “Emeğin yerini teknoloji alabilir mi?” Bu soru yalnızca üretim açısından değil, insanın anlam arayışı açısından da önemlidir. Yapay zekâ sistemleri, insan emeğinin yerini aldığı alanlarda maliyetleri düşürse de, duygusal, yaratıcı ve etik karar mekanizmalarını tam olarak taklit edememektedir.

Ekonomist Richard Freeman (Harvard, 2021), “teknoloji insan emeğini değil, insanın iş yapma biçimini dönüştürüyor” derken, bu dönüşümün yeni bir emek tanımı gerektirdiğini vurgular. Artık emek, yalnızca üretim değil, etkileşim, yaratıcılık ve uyum yeteneği anlamına gelir.

---

Sonuç: Emeği Yeniden Tanımlamak

İktisatta emek, sadece bir üretim faktörü değildir; toplumsal değerlerin, cinsiyet rollerinin ve teknolojik değişimlerin bir yansımasıdır. Erkeklerin stratejik, kadınların empatik yaklaşımları bu kavramın farklı boyutlarını aydınlatır. Ancak geleceğin ekonomisinde, bu iki yaklaşımın birleşmesi gerekir: ölçülebilir verimlilik ile insan odaklı duyarlılığın dengesi.

Bugün hâlâ şu sorular geçerliliğini koruyor:

Emeğin değeri, sadece piyasa tarafından mı belirlenmeli? Yoksa insan onuru, duygusal katkı ve toplumsal fayda da bu denklemin bir parçası olmalı mı?

Belki de asıl mesele, emeği ekonomik bir kavramdan çok insanlık tanımı olarak yeniden düşünmektir.