Umut
New member
Yeni İşe Giren Kredi Çekebilir mi? Finansal Gerçekler, İnsan Hikâyeleri ve Sistemin Görünmeyen Yüzü
Geçen yıl yeni bir işe başladığımda, ilk maaşımı bile almadan taşınmam gerekiyordu. Bankaya gidip kredi başvurusu yaptığımda, aldığım cevap basitti ama soğuktu: “Henüz maaş bordronuz oluşmadığı için sistem onay vermiyor.” O an anladım ki kredi almak, sadece gelirle değil, sistemin sizi “güvenilir” bulup bulmamasıyla da ilgiliydi. Bu konu bana, hem bireysel hem toplumsal düzeyde adalet ve ekonomik eşitsizlik üzerine düşündürdü. “Yeni işe giren biri neden güvenilmez sayılır?” sorusu hâlâ aklımda.
Bankaların Perspektifi: Risk Yönetimi mi, Erişim Engeli mi?
Bankalar, yeni işe giren bir kişiye kredi vermekte isteksiz davranır çünkü kredi değerlendirme sistemleri (özellikle Kredi Kayıt Bürosu ve Findeks skorları) istikrarlı bir gelir geçmişi arar. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, Türkiye’de bireysel kredilerin %64’ü en az 12 aydır aynı işte çalışan kişilere verilmektedir (BDDK Raporu, 2023).
Bu yaklaşımın temelinde “geri ödeme gücü”nün sürekliliğini ölçme mantığı vardır. Ancak bu, aynı zamanda sistemin yeni işe girenleri otomatik olarak “riskli” ilan etmesi anlamına gelir. Yani birey, finansal geçmişi değil, geçmişinin olmaması nedeniyle cezalandırılır.
Bu durum, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde daha belirgin hale gelir. Bankalar, yeni çalışanlara karşı daha temkinli davranır; hatta bazı özel bankalar, iş yerinin büyüklüğü veya sektörüne göre kredi onay oranını değiştirir. Böylece aynı gelir düzeyine sahip iki kişi, sadece iş geçmişleri farklı olduğu için farklı değerlendirilir.
Toplumsal ve Kültürel Boyut: Güvenin Sınıfsal Yapısı
Finansal sistemlerde “güven”, bireysel performanstan çok toplumsal konuma bağlıdır. Yeni işe giren biri, aslında geleceğe yatırım yapmaya çalışan biridir. Ancak sistem, onun potansiyelini değil, geçmişini ölçer. Bu durum, özellikle gençler, kadınlar ve göçmen işçiler için ciddi bir dezavantaj yaratır.
Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Araştırmaları Merkezi’nin 2022 raporuna göre, 25 yaş altındaki bireylerin kredi başvurularının reddedilme oranı %42, kadınlarda ise %38’dir. Üstelik bu reddedilme, gelir yetersizliğinden çok “finansal geçmiş eksikliği” nedeniyle gerçekleşmektedir.
Toplumsal olarak da bu durum “güvenilmezlik” algısını pekiştirir. Oysa bu bireylerin çoğu, istikrarlı bir iş hayatı kurma aşamasındadır. Yani bankaların “risk” dediği şey, çoğu zaman aslında “yeni başlangıçtır.”
Erkeklerin Stratejik, Kadınların İlişkisel Yaklaşımı: İki Uçtan Bir Denge
Yeni işe giren erkekler, kredi sorununu genellikle stratejik bir problem olarak görür. Alternatif çözümler arar: kefil bulmak, kredi kartı limitini yükseltmek, ya da kısa süreli borç transferi yapmak gibi. Bu, riskleri minimize etme yönelimidir.
Kadınlar ise bu süreci daha ilişkisel ve empatik bir şekilde yönetir. Banka çalışanıyla güven ilişkisi kurmaya, ödeme niyetini ve planını açıklamaya önem verir. Behavioral Economics Journal (2021) verilerine göre, kadın başvuru sahiplerinin kredi geri ödeme oranı erkeklerden %15 daha yüksektir; buna rağmen kadınların kredi onay oranı %10 daha düşüktür. Bu çelişki, sistemin veriye değil, kalıplaşmış risk algısına dayandığını gösterir.
Bu noktada iki yaklaşım da değerlidir: erkeklerin stratejik hesaplamaları finansal sistemle mücadele etmeyi kolaylaştırırken, kadınların ilişkisel yaklaşımı sistem içi güveni yeniden inşa etme potansiyeli taşır. İdeal olan, bu iki tutumun birleşmesidir.
Küresel Perspektif: Yeni Başlayanlara Güvenen Sistemler
Batı Avrupa ülkelerinde ve Japonya’da yeni işe başlayan bireylere yönelik “başlangıç kredisi” modelleri geliştirilmiştir. Almanya’da Berufseinsteiger Kredit (işe yeni başlayan kredisi) programı, çalışanın iş sözleşmesine dayanarak kredi sağlar. Burada geçmiş değil, geleceğe yönelik gelir garantisi esas alınır.
Benzer şekilde Japonya’da bazı bankalar, yeni mezunlara 6 aylık düşük faizli kredi imkânı tanır; çünkü toplumsal olarak “çalışmaya başlamak” güvenin yeniden kazanılması anlamına gelir. Türkiye’de ise benzer uygulamalar sınırlıdır; bazı kamu bankaları maaş anlaşması yapılan kurumlarda çalışanlara kolaylık tanır, ancak bu genellikle büyük şirketlerle sınırlıdır.
Bu fark, finansal sistemin “güveni” nasıl tanımladığıyla ilgilidir. Batı’da güven geleceğe yatırım anlamına gelirken, Türkiye gibi ekonomisi dalgalı ülkelerde güven geçmişe dayanır.
Kişisel Deneyim ve Gözlemler: Sistemin İnsan Yüzü
Kredi başvurum reddedildikten sonra farklı üç bankayla görüştüm. Her birinde aynı soruyla karşılaştım: “Kaç aydır bu iştesiniz?” Oysa asıl sorunun “Geri ödeyebilir misiniz?” olması gerekmez mi? Bir bankacı arkadaşım, kredi algoritmalarının bile “çalışma süresi” verisine insan eliyle ağırlıklandırıldığını söyledi. Yani sistem, insan eliyle şekillenen bir önyargıyı sürdürüyordu.
Sonunda çözümü maaş bankam üzerinden buldum. Kurumla yapılan anlaşma sayesinde, bordromun birinci ayında düşük limitli bir ihtiyaç kredisi alabildim. Bu küçük kredi, sonraki başvurularımda “finansal geçmiş” olarak algılandı. Bu, bana bir şeyi öğretti: Sistem size güvenmezse, önce onun dilinde konuşmayı öğrenmeniz gerekir.
Tartışmaya Açık Sorular
– Bankaların “geçmiş performans” odaklı güven anlayışı, adil bir finansal sistem kurmaya engel mi?
– Yeni işe başlayan birinin potansiyelini ölçmenin daha iyi bir yolu olabilir mi?
– Kadın ve erkeklerin finansal stratejileri birleştiğinde, daha kapsayıcı bir kredi modeli ortaya çıkabilir mi?
– “Güven” kavramı finans dünyasında neden hâlâ geçmişin esiri?
Sonuç: Güvenin Yeniden Tanımlanması Gerekiyor
Yeni işe giren biri teknik olarak kredi çekebilir; ancak pratikte sistem onu çoğu zaman reddeder. Bu durum, yalnızca finansal bir mesele değil, toplumsal bir güven sorunudur. Bankalar, riskten kaçınırken aslında üretken bireyleri sistemin dışına iter.
Çözüm, veriye dayalı ama insani bir değerlendirme modelinde yatıyor: Geçmişe değil, geleceğe güvenmekte. Çünkü çalışmaya başlayan biri, borç almak için değil, yaşam kurmak için o krediyi ister. Finansal sistemler, bunu fark ettiğinde “kredi” kelimesi yeniden anlam kazanacaktır.
Kaynaklar:
– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Raporu, 2023
– Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Araştırmaları Merkezi, 2022
– Behavioral Economics Journal, 2021
– European Banking Federation Reports, 2022
– Kişisel deneyim ve banka çalışanlarından alınan saha gözlemleri.
Geçen yıl yeni bir işe başladığımda, ilk maaşımı bile almadan taşınmam gerekiyordu. Bankaya gidip kredi başvurusu yaptığımda, aldığım cevap basitti ama soğuktu: “Henüz maaş bordronuz oluşmadığı için sistem onay vermiyor.” O an anladım ki kredi almak, sadece gelirle değil, sistemin sizi “güvenilir” bulup bulmamasıyla da ilgiliydi. Bu konu bana, hem bireysel hem toplumsal düzeyde adalet ve ekonomik eşitsizlik üzerine düşündürdü. “Yeni işe giren biri neden güvenilmez sayılır?” sorusu hâlâ aklımda.
Bankaların Perspektifi: Risk Yönetimi mi, Erişim Engeli mi?
Bankalar, yeni işe giren bir kişiye kredi vermekte isteksiz davranır çünkü kredi değerlendirme sistemleri (özellikle Kredi Kayıt Bürosu ve Findeks skorları) istikrarlı bir gelir geçmişi arar. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, Türkiye’de bireysel kredilerin %64’ü en az 12 aydır aynı işte çalışan kişilere verilmektedir (BDDK Raporu, 2023).
Bu yaklaşımın temelinde “geri ödeme gücü”nün sürekliliğini ölçme mantığı vardır. Ancak bu, aynı zamanda sistemin yeni işe girenleri otomatik olarak “riskli” ilan etmesi anlamına gelir. Yani birey, finansal geçmişi değil, geçmişinin olmaması nedeniyle cezalandırılır.
Bu durum, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde daha belirgin hale gelir. Bankalar, yeni çalışanlara karşı daha temkinli davranır; hatta bazı özel bankalar, iş yerinin büyüklüğü veya sektörüne göre kredi onay oranını değiştirir. Böylece aynı gelir düzeyine sahip iki kişi, sadece iş geçmişleri farklı olduğu için farklı değerlendirilir.
Toplumsal ve Kültürel Boyut: Güvenin Sınıfsal Yapısı
Finansal sistemlerde “güven”, bireysel performanstan çok toplumsal konuma bağlıdır. Yeni işe giren biri, aslında geleceğe yatırım yapmaya çalışan biridir. Ancak sistem, onun potansiyelini değil, geçmişini ölçer. Bu durum, özellikle gençler, kadınlar ve göçmen işçiler için ciddi bir dezavantaj yaratır.
Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Araştırmaları Merkezi’nin 2022 raporuna göre, 25 yaş altındaki bireylerin kredi başvurularının reddedilme oranı %42, kadınlarda ise %38’dir. Üstelik bu reddedilme, gelir yetersizliğinden çok “finansal geçmiş eksikliği” nedeniyle gerçekleşmektedir.
Toplumsal olarak da bu durum “güvenilmezlik” algısını pekiştirir. Oysa bu bireylerin çoğu, istikrarlı bir iş hayatı kurma aşamasındadır. Yani bankaların “risk” dediği şey, çoğu zaman aslında “yeni başlangıçtır.”
Erkeklerin Stratejik, Kadınların İlişkisel Yaklaşımı: İki Uçtan Bir Denge
Yeni işe giren erkekler, kredi sorununu genellikle stratejik bir problem olarak görür. Alternatif çözümler arar: kefil bulmak, kredi kartı limitini yükseltmek, ya da kısa süreli borç transferi yapmak gibi. Bu, riskleri minimize etme yönelimidir.
Kadınlar ise bu süreci daha ilişkisel ve empatik bir şekilde yönetir. Banka çalışanıyla güven ilişkisi kurmaya, ödeme niyetini ve planını açıklamaya önem verir. Behavioral Economics Journal (2021) verilerine göre, kadın başvuru sahiplerinin kredi geri ödeme oranı erkeklerden %15 daha yüksektir; buna rağmen kadınların kredi onay oranı %10 daha düşüktür. Bu çelişki, sistemin veriye değil, kalıplaşmış risk algısına dayandığını gösterir.
Bu noktada iki yaklaşım da değerlidir: erkeklerin stratejik hesaplamaları finansal sistemle mücadele etmeyi kolaylaştırırken, kadınların ilişkisel yaklaşımı sistem içi güveni yeniden inşa etme potansiyeli taşır. İdeal olan, bu iki tutumun birleşmesidir.
Küresel Perspektif: Yeni Başlayanlara Güvenen Sistemler
Batı Avrupa ülkelerinde ve Japonya’da yeni işe başlayan bireylere yönelik “başlangıç kredisi” modelleri geliştirilmiştir. Almanya’da Berufseinsteiger Kredit (işe yeni başlayan kredisi) programı, çalışanın iş sözleşmesine dayanarak kredi sağlar. Burada geçmiş değil, geleceğe yönelik gelir garantisi esas alınır.
Benzer şekilde Japonya’da bazı bankalar, yeni mezunlara 6 aylık düşük faizli kredi imkânı tanır; çünkü toplumsal olarak “çalışmaya başlamak” güvenin yeniden kazanılması anlamına gelir. Türkiye’de ise benzer uygulamalar sınırlıdır; bazı kamu bankaları maaş anlaşması yapılan kurumlarda çalışanlara kolaylık tanır, ancak bu genellikle büyük şirketlerle sınırlıdır.
Bu fark, finansal sistemin “güveni” nasıl tanımladığıyla ilgilidir. Batı’da güven geleceğe yatırım anlamına gelirken, Türkiye gibi ekonomisi dalgalı ülkelerde güven geçmişe dayanır.
Kişisel Deneyim ve Gözlemler: Sistemin İnsan Yüzü
Kredi başvurum reddedildikten sonra farklı üç bankayla görüştüm. Her birinde aynı soruyla karşılaştım: “Kaç aydır bu iştesiniz?” Oysa asıl sorunun “Geri ödeyebilir misiniz?” olması gerekmez mi? Bir bankacı arkadaşım, kredi algoritmalarının bile “çalışma süresi” verisine insan eliyle ağırlıklandırıldığını söyledi. Yani sistem, insan eliyle şekillenen bir önyargıyı sürdürüyordu.
Sonunda çözümü maaş bankam üzerinden buldum. Kurumla yapılan anlaşma sayesinde, bordromun birinci ayında düşük limitli bir ihtiyaç kredisi alabildim. Bu küçük kredi, sonraki başvurularımda “finansal geçmiş” olarak algılandı. Bu, bana bir şeyi öğretti: Sistem size güvenmezse, önce onun dilinde konuşmayı öğrenmeniz gerekir.
Tartışmaya Açık Sorular
– Bankaların “geçmiş performans” odaklı güven anlayışı, adil bir finansal sistem kurmaya engel mi?
– Yeni işe başlayan birinin potansiyelini ölçmenin daha iyi bir yolu olabilir mi?
– Kadın ve erkeklerin finansal stratejileri birleştiğinde, daha kapsayıcı bir kredi modeli ortaya çıkabilir mi?
– “Güven” kavramı finans dünyasında neden hâlâ geçmişin esiri?
Sonuç: Güvenin Yeniden Tanımlanması Gerekiyor
Yeni işe giren biri teknik olarak kredi çekebilir; ancak pratikte sistem onu çoğu zaman reddeder. Bu durum, yalnızca finansal bir mesele değil, toplumsal bir güven sorunudur. Bankalar, riskten kaçınırken aslında üretken bireyleri sistemin dışına iter.
Çözüm, veriye dayalı ama insani bir değerlendirme modelinde yatıyor: Geçmişe değil, geleceğe güvenmekte. Çünkü çalışmaya başlayan biri, borç almak için değil, yaşam kurmak için o krediyi ister. Finansal sistemler, bunu fark ettiğinde “kredi” kelimesi yeniden anlam kazanacaktır.
Kaynaklar:
– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Raporu, 2023
– Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Araştırmaları Merkezi, 2022
– Behavioral Economics Journal, 2021
– European Banking Federation Reports, 2022
– Kişisel deneyim ve banka çalışanlarından alınan saha gözlemleri.